%99.99'u Boşluk Olmasına Rağmen Neden Herhangi Bir Maddenin İçinden Geçemiyoruz?
%99.99'u Boşluk Olmasına Rağmen Neden Herhangi Bir Maddenin İçinden Geçemiyoruz?
Neden bir duvarın ya da nesnenin içinden geçemiyoruz? Bu soru muhakkak bir yerlerde aklınıza takılmıştır, ''olsa güzel olurdu'' diye düşünmüşsünüzdür. Sözlük yazarı ''bir muhendisin nicki'', işin içine kuantum fiziğini de katarak bu konuya açıklık getirmiş....
Şimdi efenim, bildigimiz üzere maddeleri olusturan temel parçacik atomdur. hadi zamanda biraz geriye gidelim ve işimize yarar ne tür bilgiler olduğuna bir bakalım. bundan tam 13.8 milyar yıl önce... ya da çok geriye gittik biraz daha yakın zamana gidelim, 70 bin yıl önce. bizi diğer canlılardan ayıran çok büyük bir değişim yaşandı; bilişsel devrim! beslenmek için hayvanların peşinden koştuğumuz, çiftleşmek için dişilere kur yaptığımız, yırtıcılardan korunmak için ağaçların tepesine çıktığımız, yavrularımızı daha rahat büyütmek için sürü olduğumuz bu dönemde ilginç bir şekilde ortaya çıkan, var oluşumuzun nedenleri de dahil olmak üzere çevremizi ve tüm varlıkları anlamlandırmaya çalıştığımız insanlık tarihinin ilk ve en büyük devrimi. bu devrim sayesinde kazandığımız, soru sorabilme, merak etme ve anlamlandırma yeteneğimiz muhtemelen sahip olduğumuz en kıymetli şeyler. bu sebeple bunları hiç bir zaman kaybetmemeli ve sürekli geliştirmeli..
bu
sürekli gelişim sayesinde, ilk insanlardan itibaren günümüze büyük bir
enformasyon mirası kaldı. konumuz ile ilgili olanlarına bakacak olursak;
maddeyi olusturan en küçük şeyin yani maddelerin özünün atom
oldugunu ve bu kelimenin anlaminin ise 'bölünemez' oldugunu söylediğini
düşündüğümüz ilk insan demokritus amca. ona göre bir maddeyi alıp
sonsuza kadar bölemezdiniz, ve nihai olarak bir sınıra denk
gelecektiniz. aradan geçen 2200 yıl sonrasındada bir şey değişmemişti
çünkü, dalton maddenin en küçük birimini 'bölünemez bir küre' olarak
tanımlıyordu. halbuki ondan sonra bu konuda çalışmalar yürüten
insanların çalışmaları gösterdi ki, atomun içinde başka şeyler de var.
artı ve eksi yükler, boşluklar ve çekirdek gibi. aradaki tüm tüm
gelişmeleri geçip günümüzde kullandığımız ve kabul ettiğimiz son güncel
modele bakalım.
hatta işleri biraz kolaylaştıralım, çünkü kuantum dünyası çok karmaşık ve kullandığımız bu güncel modelde hesaplanmış, dolaylı veya dolaysız bir şekilde gözlemlenmiş yaklaşık 200 tanecik var. sadece 140 tane mezon çeşidi var. ama bizim hepsiyle işimiz yok tabi, genel bir çevçeve çizmek en başta sorduğumuz sorunun cevabını bulmak için yeterli olacaktır.
evrende var olan tüm atomaltı parçacıklara
'fermiyon' ve 'bozon' demişler. kim demiş? tabiki isveçli bilim
adamları ile norveçli balıkçılar. bir de ortadoğuda kafa kesen
cihatçılar.
fermiyonların 24 çeşidi var ve bunlardan 12 tanesi anti
tanecik. yani gözlemlediğimiz taneciklerle tüm özellikleri zıt olan
parçacıklar. spin sayısı, yükü vs. bu 12 parçacığın 6 tanesı 'kuark',
diğer 6 tanesi ise 'lepton'. peki kimdir bu kuarklar? pazarda bulunurlar
mı?
bu arada atom piyası çok karmaşık ve bir sürü kavram dolanıyor
ortalıkta. ve bunların çoğu kuarklarla alakalı. meselam; hadron, bozon,
mezon, baryon, pavyon... yok sonuncu dahil değil tabi. birkaç kuark kafa
kafaya verip bir tükkan açmaya karar verdiğinde ortaya çıkan şeye
'hadron' diyoruz.
yani bileşik parçacık. peki bu hadronlara örnek
verin desem? olaya büyük baktığımızda aslında google bir hadron'dur. bir
sürü küçük birer kuark şirket'ten oluşmuştur. ama küçüklerin
dünyasında, bunlara proton ve nötronu örnek verebiliriz. hatta öyleki bu
proton ve nötron var olan tüm hadronların en kararlıları. peki bunlar
kaç kuarktan oluşuyor? valla bana soracak olsaydınız bir 100-200 tane
olmasını isterdim ama sadece 3 tane kuarktan oluşuyormuş bu proton ve
nötron dediğimiz hadronlar. hatta bu 6 kuarka isim de vermişler; "aşağı,
yukarı, acayip, tılsım, alt,üst". tamam ben de kabul ediyorum isimler
hiç hoş değil. insan bir mahmut falan koyar.
neyse efenim işte, bu kuarklardan 2 tane 'yukarı'
ve bir tane de 'aşağı' kuarkı tüm resmi evrakları halledince, protonu
oluşturuyor. benzer şekilde 2 tane 'aşağı' bir tane 'yukarı' kuark bir
araya gelincede nötron hadronu oluşmuş oluyor. bilim adamları,
isimlendirmeyi çok seviyor ya hani, iki tane kuark'ın bir araya
gelmesine 'mezon', 3 tanesinin bir araya gelmesine ise 'baryon'
demişler.
yani iki cümle önce kurduğum cümledeki nötron hadronu aslında bir baryon. mezon dediklerim de bir kuark bir de bunun antisi olan kuarktan oluşuyor. ve bu mezonlar çok kararsız, ömürleri birkaç mikrosaniye kadar. bu arada doğada hiç başıboş tek başına dolanan bir kuark göremezsiniz. sürekli hadron olarak bulunurlar. (hadron neydi ya?) ve tabi buna da bir isim vermişler; 'renk hapsi'.
yani iki cümle önce kurduğum cümledeki nötron hadronu aslında bir baryon. mezon dediklerim de bir kuark bir de bunun antisi olan kuarktan oluşuyor. ve bu mezonlar çok kararsız, ömürleri birkaç mikrosaniye kadar. bu arada doğada hiç başıboş tek başına dolanan bir kuark göremezsiniz. sürekli hadron olarak bulunurlar. (hadron neydi ya?) ve tabi buna da bir isim vermişler; 'renk hapsi'.
peki ya leptonlar?
toplam
3 çiften, çiftlerden her biri de yüklü ve yüksüz bir parçacıktan
oluşur. yüklü olana bir örnek verirsek olay açıklağa kavuşur herhalde;
elektron. bir de elektrona çok benzeyen ama yüksüz olan bir diğer
parçacık ise 'nötrino'. güneşte ve diğer yıldızlarda bunlardan oldukça
fazla var. hatta süpernova patlamalarında etrafa akın akın yayılıyorlar.
moğollar gibi yani. ama bunlar yüksüz oldukları için maddeyle pek
etkileşime girmiyorlar dolayısıyla saniyede bu nötrinolardan
milyonlarcası vücudumuzdan geçiyor. ha diğer iki lepton çifti de müon ve
tau.
(sun tzu'nun uzaktan akrabası, hatta bir temel parçacık
efsanesine göre savaş sanatı'nı birlikte yazmışlar.) leptonlar biraz
önemsiz gibi geldi sanki ama büyük patlama sonrasındaki ilk 10 saniyeye
lepton çağı demişler. leptonlar karbon, hidrojen, oksijen vb kritik role
sahip elementlerin oluşmasında kilit rolünde.
yukarıda 'fermiyon'lardan bahsettik. yani kuark ve leptonlar aslında birer fermiyondur aynı zamanda. bir de 'bozon'lar var demiştik. arasındaki fark ne? olayı şöyle basitleştirebiliriz. tüm evren iki tür tanecikten oluşur; 'kuvvet parçacıkları/ya da taşıyıcıları' ile 'madde taşıyıcıları'.
işte fermiyonlar madde taşıyıcısıdırlar. peki bozon'lar?
bozonlar
4 temel kuvveti oluşturan parçacıklardır. bu kuvvetler malumunuz,
'güçlü nükleer', 'zayıf nükleer', 'elektromanyetik' ve 'yerçekimi'. siz
söylemeden ben söyleyelim, evet yerçekimi en zayıf olanı. bu bozonlar,
atomu bir arada tutan, atom ve atomaltı parçacıklar arası etkilişimi
oluşturan parçacıklardır. bose-einstein yoğunlaşmasına uyarlar.
ne demek bose-einstein? şurada çok çok açıklayıcı bir video var:
Bose-einstein yoğunlaşması nedir? - Bose... paylaşan: hayatin-icinden
basitçe, aynı kaba koyulan bu parçacıkların sıcaklıkları giderek azaltılırsa, bu parçacıklarında enerjisi azalır. ilginç bir şekilde mutlak sıcaklığa yakınlaştıkça,ki mutlak sıcaklık -273 derece yani 0 kelvin, bu parçacıkların enerjisi giderek azalıyor ve boyutları artıyor. ya da dalga boyları. öyle bir noktası varki bu yoğunlaşmanın, tam o noktada tüm parçacıklar tek bir parçacık gibi davranıyor, yani tek bir atom gibi. süperatom, maddenin yeni bir hali, dalga fonksiyonlarının üst üste gelmesi terimleri de kullanılabilir.
basitçe, aynı kaba koyulan bu parçacıkların sıcaklıkları giderek azaltılırsa, bu parçacıklarında enerjisi azalır. ilginç bir şekilde mutlak sıcaklığa yakınlaştıkça,ki mutlak sıcaklık -273 derece yani 0 kelvin, bu parçacıkların enerjisi giderek azalıyor ve boyutları artıyor. ya da dalga boyları. öyle bir noktası varki bu yoğunlaşmanın, tam o noktada tüm parçacıklar tek bir parçacık gibi davranıyor, yani tek bir atom gibi. süperatom, maddenin yeni bir hali, dalga fonksiyonlarının üst üste gelmesi terimleri de kullanılabilir.
peki bu bozonların kaç çeşidi var?
valla
bana göre bir sürü olması lazım, ama bilim insanlarının konuştuğu 6
tane. bu bozonlardan bir tanesi foton. fotonlar elektromanyetik alanın
taşıyıcısı, w ve z bozonları zayıf nükleer kuvvetin taşıyıcısı, gluonlar
ise güçlü nükleer kuvvet'in taşıyıcısıdırlar.yani atomu oluşturan
kuarkları bir arada tutan kuvvet parçacığı. bir diğer üzerinde tam bir
anlaşmaya varılmamış parçacık 'graviton'. yerçekimini oluşturduğu
düşünülüyor. ama bildiğimiz üzere yer çekimi çok zayıf bir etkileşim,
tabi diğerlerine göre. buzdolabı stiker'larındaki manyetik alan bile
yerçekiminden daha güçlü.
evet kaldı bir tane parçacık. ama ne
parçacık. 2012'de gözlemlendi ilk defa,ve nobel ödülü aldırdı:tanrı'nın
parçacığı. hatta "tanrı'nın lanet parçacığı". (god damned particle) ben
değil, 60'larda böyle bir parçacığın olması gerektiğini düşünen peter
higgs böyle diyor. ama fizikçiler bunu yumuşatmışlar biraz. kütle
nereden geliyor, bir taneciğe kütle kazandıran şey nedir, sorularının
cevabı higgs alanı. higgs alanı ise higgs parçacıklarından oluşuyor.
nasıl
mı? ahanda şöyle; einstein herkes tarafından bilinen denklemi e=mc^2
denklemine göre madde ve enerji birbirine dönüşebilir. hatta bir yerde
aynı şeylerdir der. peki bu nasıl oluyor? neden bazı maddelerin kütlesi
azken bazılarının çok oluyor? örnek vermek gerekirse, bir üst-kuark bir elektrondan 350 bin defa daha ağırdır.
higgs alanını taneciklere kütle kazandırıyor dedik. kuarklar veya diğer madde tanecikleri bu alana girdiklerinde kütle kazanırlar. bunu şöyle bir analoji tasarlayarak düşünebiliriz: mühendislik fakültesindeyiz :) ve malumunuz erkek sayısının kız sayısına oranı, demin örnek verdiğimiz üst-kuark'ın kütlesinin elektronun kütlesine oranından daha fazla. işte sınıfta erkek mühendisler dağılmış bir şekilde olsunlar. eğer sınıfın kapısından normal kareli, gözlüklü ve elinde bilgisayar çantası olan bir erkek girerse muhtemelen kimsenin dikkatini çekmeyecek ve sınıfa girmedenki hızını koruyarak istediği yere oturacaktır.
eğer sınıfa uzun saçlı bir erkek girerse kısa süreli bir
bir etkileşim ve tanımlama süresinden sonra o da rahat bir şekilde
yerine geçecektir ve kimsenin dikkatini pek çekmeyecektir. peki sınıfa
çok güzel ve alımlı bir kız girerse ne olur? tamam ben düşünem, ama siz
hayal edin.. eğer bu ütopik durum gerçekleşirse, işte tam da demin
bahsettiğim şey olacak. yani parçacık higgs alanıyla etkileşime girecek
ve kütle kazanacak. yani erkeklerin yoğun ilgi ve alakasından kız
nereye geldiğini şaşıracak. ve yerini bulmakta şaşıracaz, hızı azalacak,
dikkati dağılacak falan. büyük ihtimal yanlış sınıfa gelmiştir zaten.
ya
da şöyle düşünün, su var. suyu higgs alanına benzetirsek, suyun
içerisinde bir balık çok rahat yüzebilirken biz insanlar onlar kadar
kıvrak ve hızlı yüzemeyiz. işte bu durumda, bizim kütlemiz fazla,
balıkların kütlesi ise az oluyor.
yani higgs bozonu, kütle
taşıyıcı parçacığı diyebiliriz. madde bu alanla ne kadar etkileşime
girerse, o alan içerisinde hareket etmesi o kadar zorlaşacak ve kütlesi
de bu oranda artacaktır.
şimdi ise sorumuzun cevabına yaklaştık
ama
bilmemiz gereken başka ufak bir iki şey kaldı. bunlardan bir tanesi,
pauli dışlama ilkesi. ama ondan önce, bohr atom modelinin ne dediğini
bir hatırlayalım. bohr atom modeline göre, elektronlar atomların
etrafında belli bir enerji yörüngelerinde dönmesi gerekiyordu. yani
spesifik olarak tam da şurada değil de, bir bulut gibi, ya da tüm
bulunma olasılığının olduğu yerlerin toplamı gibi. işte bulunma
olasılığının olduğu yerlere orbital diyoruz. 1s2, 2s2, 2p6...
hatırladınız dimi bu dağılımı? yalnız bu dağılım bohr'un modelinde yoktu
çünkü o sadece tek boyutlu bir orbital tanımlaması yapmıştı.neyse işte
sorumuzun cevabı tam olarak burada gizli. ama şimdilik göremiyoruz
cevabı, gözlükleri takın daha yakından bakalım cevaba.
atom ve elektrondan oluşan bir sistemi tanımlamak
için 4 temel bilgiye ihtiyacımız var. şöyle düşünün, devletin sizi
tanımlaması için t.c kimlik numarası vermesi gibi. eğer sizin bir t.c
kimliğiniz yoksa, aslında siz de o devlet için yoksunuz demektir. yeni
bir çocuğunuz oldu diyelim, siz onun kimliğini çıkarana kadar devlet
tarafından o kişi vatandaş olarak tanımlanmaz. size bir dükkan açtırmaz
veya evi üstünüze yapmanıza izin vermez gibi. tabi sizden vergi de
alamaz.. bizim de bir atomu tanımlayabilmemiz için, yani kimyasal
özelliklerini bilebilmemiz, hangi maddelerle etkileşime girebileceğini
tahmin etmemiz, metal- ametal olması, elektronegatiflik gibi
özelliklerini bilebilmemiz için
bunlar gerekli. peki bunlar ne?
bohr'dan
sonra, ortaya schrödinger çıktı ve elektronun atom etrafındaki yerini 3
boyutlu olarak tanımlanması için bohr'un tek boyutlu tanımlasından
farklı olarak n,l,ml ve ms gibi sayılar önerdi. bu sayıların değerine
göre, bir atom etrafındaki elektronların dizilimini ve ve bulunma
olasılıklarını bulabiliriz. olasılık diyorum, çünkü kuantum dünyasında
kesinlik yoktur. bir kapalı kutu düşünün, içinde de bir kedi olsun. ama
yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsunuz. soru şu, kedi ölü mü canlı mı? bu
konuda bir bilgiye sahip olamadığınız için doğru bir tahminde bulunmak
zor. ama bir şey dikkatinizi çekmiş olmalı, kutu kapalıyken kedi
aslında hem canlı hem ölü. yani iki olasılığı da taşıyor. kutunun kapağı
kapalı iken sahip olabileceği enformasyon sayısı 2. ama siz kutunun
kapağını açar açmaz kedinin ölü ve veya canlı olup olmadığını gördüğünüz
an tüm bu olasılıklar yok oluyor ve elinizde tek bir bilgi kalıyor.
işte buna schrödinger'in kedisi diyoruz. yani ihtimallerin dünyası.
hatta kuantum bilgisayarların saniyede taşıyabileceği muazzam bilgi
sayısı da tam olarak bununla alakalı. yani bir bit ya 1, ya da 0
değerini alabilir. ama bir qubit aynı anda 3 değer taşır. 0,1 ve ikisi.
Schrödinger
schrödinger'in bu önerdiği sayılardan çok kısaca bahsedecek olursam n ye 'baş kuantum sayısı' diyoruz ve bu sayı orbitalin büyüklüğünü gösteriyor. yani n sayısı büyüdükçe atomun etrafındaki orbitalin hacmi de büyüyor. hatta n büyüdükçe, o orbitaldeki elektronun enerjisi de büyümüş oluyor. bir diğer sayımız, 'açısal kuantum sayısı', yani 'l'. atom etrafındaki orbitaller küresel(l=0), kutup(l=1), veya yonca yaprağı (l=2) gibi biçimlerde olabilir. tahmin edildiği üzere l=0,yani küre, durumunda bir yöne ihtiyaç yoktur. ama 'l' sayısı 1 veya 2 olduğunda bir yöne ihtiyacımız oluyor tam tanımlayabilmek için. işte biz de bu sayıya, 'manyetik kuantum sayısı' diyoruz, 'ml' olarak gösteriliyor. bu sayı ise, atomun orbitalinin uzaydaki yönelimini göstermek için kullanılıyor. manyetik denilmesinin sebebi ise, orbitalin yöneleceği alanın manyetik alandan etkilenecek olması.
iyi
güzel de, elektronlar bu bahsettiğimiz orbitallerde kafasına göre mi
dizilecek? yani 6 elektronlu bir karbon atomunundaki elektronlar halay
çeker gibi tek bir orbitalde mı dizilecekler? işte tam da burada
karşımıza 'spin kuantum sayısı' çıkıyor. yani bir orbitalde
bulunabilecek elektron sayısı sınırlı ve bu sayı 2. yani aynı orbitalde
sadece iki elektron yer alabilir. biz elektronların hem atom etrafında
hemde kendi etrafında döndüğünü biliyoruz. bunların kendi etrafından
dönmesine, spin diyoruz. dolayısıyla ya saat yönünde ya da saatin tersi
yönünde olmak zorundadır bu dönüş. bu dönüş yönüne 'spin kuantum sayısı'
denildiğini belirtmiştik. 'ms' olarak gösterilir. değeri ya 1/2 ya da
-1/2.
(ek not: bu kural sadece elektron için değil,
atomu oluşturan tüm parçacıklar için geçerlidir. eğer protunu oluşturan 3
kuarktan üçü de aynı enerji seviyesi ve dönme yönüne sahip olsaydı
proton oluşmazdı.)
6
elektronlu karbon atomunu düşünün. bunun 1. elektronu en düşük enerji
seviyesindeki 1s orbitaline yerleşir. ikinci elektron da buraya
yerleşir, aynı kuantum sayılarına sahiptir sadece ms'si zıt işaretlidir.
üçüncü ve dördündü elektronlarda 2s orbitaline yerleşir. peki 5.
elektron?
bahsetmiştik ya, kuantum ana sayısı(n), açısal kuantum
sayısı(l) ve manyetik kuantum sayısı(ml) diye. n sayısı bize orbitalin
enerji düzeyini veriyordu. 'l' sayısı ise şeklini. bu arada 'l' sayısı 0
ile n-1 e kadar değer alabilir. yani n=4 ise 'l' maksimum 3
olabilir (0,1,2 ve 3). 'ml' ise '-l' ile '+l' arasında değerler alabilir. şöyleki, eğer n=4 ise l=3 tür ve ml=-3,-2,-1,0,1,2,3 değerlerine sahiptir.
dolayısıyla,
birinci elektronun gösterimi n=1,l=0,ml=0'dadır ve ms=-1/2'dir.
2.elektronda da aynı yerdedir ama sadece ms'si zıt işaretlidir.
3.elektron ise n=2.katmana yerleşmek zorundadır. çünkü l'nin değeri
maksimum n-1 olduğundan iki elektron o birinci katmanı doldurmuş olacak.
3.elektron n=2,l=0(aslında n-1'den l=1 orbitali de var),ml=0'a
yerleşir(l=1 olduğundan ml=1, ml=0 ve ml=-1 olmak üzere 3 orbital daha
vardır ve her orbitale 2 elektron yerleşebilir.) 4.elektronda n=2,l=0,
ml=0'a yerleşir. 5. ve 6.elektronlar ise bir önceki n=2,l=0, ml=0
orbitalleri dolduğundan, n=2,l=0,ml=1 orbitaline yerleşir. sonrasında
gelecek olan elektronlar ise, sırasıyla n=2,l=0, ml=-1 ve ml=0
orbitallerini doldururlar. yani n=4 olan bir atomda toplam 60 tane elektron yer alabilir.
şimdi
ise son sözü söylemeye geldi olay, bildiğimiz üzere madde
parçacıklarına fermiyon dedik. bu fermiyonlara kuarklar ve leptonları
örnek verdik. hatta elektronun lepton olduğunu da söyledik. şimdi ise
şunu diyoruz; tüm fermiyonlar buçuklu spin'e sahip olmak zorundadır.
yani demin yukarıda bahsettiğimiz 'spin kuantum sayısı' olan ms'nin
+1/2 veya -1/2 olasıyla aynı şey. bozonlar ise, yani kuvvet
taşıyıcıarı,örnek foton, tam sayılı spine sahiptirler.
nihayet cevaba ulaştık
siz
bir duvardan geçmeye çalıştığınızda, aynı orbitale aynı kuantum
sayılarına sahip elektron yerleştirmeye çalışıyorsunuz ve bu açıkça
fizik kuralı ihlali. çünkü pauli dışlama ilkesi aynı orbitalde aynı
kuantum sayılarına (aynı enerjide) sahip iki fermiyonun olamayacağını
söylüyordu. ve evrende dokunabildiğimiz(aslında kütlesi olan) her şey
fermiyon olduğundan, bunların içinden geçemeyiz. peki ışık nasıl olurda
camdan geçer? ya da röntgen ışıkları(x ışıkları) neden geçiyor? çünkü
onlar bozon ve ms'leri buçuklu değil tam sayı. örnek olarak foton'un 1
ama higgs parçacığının 0. bu yüzden aynı orbitallerde bulunabilirler.
bu dışlama ilkesi 1945 yılında pauli'ye nobel fizik ödülünü de kazandırmıştır.
Kaynak: https://seyler.eksisozluk.com/
Post a Comment